Bu kıyamet, günümüz dünyasına çok yakışıyor!
Yazar: Ali Ulvi UyanıkBileğinizden ısırıldınız... Bir-iki-üç-dört-beş-altı-yedi-sekiz-dokuz-on-on bir-on iki. Tamam, on iki saniyede enfeksiyon vücudunuzda. Zombisiniz! Geriye dönüşü yok; bilinçsiz durumda, sadece ve sadece, saldırıp ısıracak birini arıyorsunuz artık. Ortam sessiz olduğu sürece hareketiniz yavaş ancak en ufak bir seste bile kaynağa yöneliyorsunuz. Ses yükseldiğinde hızlanıyorsunuz: Hızlı, güçlü, aşırı saldırgansınız! Sizin için şu an var; sürüyle birlikte hareket ediyor, dayanılamaz bir itici güçle ısırmaya çalışıyorsunuz. Sadece insanları! Yaşayan ölülerin dünyaya yayılması, George A. Romero'nun öncülüğünde gerçekleşti ve onun "Night of the Living Dead" (1968) adlı siyah beyaz filmiyle başlayıp, giderek sert bir kapitalizm eleştirisine dönüşen seriyle devam etti. Kesin bir kaynak bulunmamakla birlikte, Afrika kökenli ve Haiti ile Batı Hint Adaları'nda yaygın olan voodoo inancındaki 'yeniden diriltilen insanlar', esin kaynağı. Korku sinemasında bir tür yamyamlıkla birleştirilen bu figürlerle ilgili ilk film ise oldukça eski: Victor Halperin'in yönetip, muhteşem Bela Lugosi'nin oynadığı, 1932 yapımı "White Zombi".
İlk zombi filminden 80 yıl sonra, sibernetiğin, dijital teknolojilerin, biyolojinin, ilâç ve genetik biliminin, doğayı ve insanları yeniden değişip dönüştürebildiği çağda, 7 milyara dayanmış nüfusun korkunç bir salgına yakalanmasının etkileri de büyük olacak tabii. "Dünya Savaşı Z" (World War Z), kökeni tespit edilemeyen bir salgının hızla yayılması ve insanların, ilk paragrafta tanımlamaya çalıştığım zombilere dönüşmesiyle, günümüz sosyal bilimlerini, politik argümanları, psikolojik analizleri fena halde hükümsüz kılan enfes bir kıyamet senaryosu tasarlayıp uyguluyor. Senaryonun çıkışı, efsanevi sinemacı Mel Brooks'un ve müteveffa karısı Anne Bancroft'un (ünlü "Mrs.Robinson") oğlu, 1972 doğumlu korku yazarı Max Brooks'un romanı. Bu çağdaş küresel felaket, içeriğine uygun olarak dünyanın farklı noktalarından en az dört büyük sahne ile dehşeti inanılır kılıyor.
Filmin başkarakteri, geçmişte en zor bölgelerde görev yapmış deneyimli BM görevlisi Gerry Lane (Brad Pitt), nihayet ailesine zaman ayırdığını düşündüğü bir dönemde kendini olayların merkezinde buluyor. Film 116 dakika ve Gerry'nin söylediği "asla hareketsiz duramayız, durursak ölürüz" yaklaşımı asla sekteye uğramıyor. Kısa bir prologdan sonra derhal olayların içine giriyorsunuz...
Gerry'nin karısı ve iki kızıyla birlikte arabasının içinde sıkıştığı Philadelphia'nın dev caddesinde başlayan saldırılar ve yayılan salgınla ivme kazanan terör, gökdelende sürüyor. Gerry'nin, helikopterle tahliye edildikleri uçak gemisinden ailesini geride bırakarak bir ekiple ayrılması, salgının çıktığı yeri bulmak amaçlı. O, Kuzey Kore'deki askeri kampa oradan İsrail'e ve nihayet Galler'deki araştırma merkezine, inanılmaz tehlikeler atlatarak ulaşırken, salgının en güçlü tarafına bakarak arkasındaki zayıflığı tespit etmeye çalışıyor. Filmin sürpriz işte bu noktada! "Kesişen Yollar"(Monster's Ball)'dan "Quantum of Solace"a, neredeyse her türde değerli işlere imza atmış Alman Marc Forster, zombi janrının bu modern ve gerçeğe en uygun örneğini, yüksek yaş sınırlanmasından kaçınmak zorunda olan ve ABD'de "PG-13" sertifikasına göre ayarlanan büyük bütçeli filmlerin şiddet dozuna uygun çekmiş. Tam sınırda bir çalışma bu. Bu zombiler, Romero'nun, şuursuzca saldırıp parçalayan yaşayan ölülerinin ve onların kafalarını tuzla buz eden sağlıklı insanların yarattığı vahşet görüntülerinin uzağında, sadece ısırıp salgını yayıyorlar. Özellikle 3D çalışmasının derinlik etkisiyle de katmerleşen korkunç bir güce sahipler. Çok ama çok kalabalıklar... Kurtulmak da imkânsız gibi olduğundan, yönetmen, hem şiddetin etkisini arttırmak, hem de Gerry'yi çözüm için tek umut olarak iyice hikâyenin kalbine yerleştirmek için, özellikle iki sahnede sinemasal zirveyi zorlamış. Bunlardan ilki, üç semavi dinin kutsal ortaklığındaki Kudüs'ün etrafını duvarla çeviren (tanıdık geldi değil mi) zekâyı bile yerle bir eden saldırıyı, bir durdurulamaz gazap olarak kullandığı sahne. İkincisi ise, uzun menzilli Airbus uçağındaki saldırı!
İngiltere ağırlıklı dört ülkede çekilen ve dijital görüntü etkilerini olabildiğince çok sayıda gerçek insan kullanarak dengelemeye, her şekilde de gerçeklik duygusundan ayrılmamaya çalışan bu zombi kıyameti, dikkat edilirse, sadece insanın insanı yok etmesi üzerine kurulu. Püf noktası da bu işte: Azınlık kalmış bazılarımız, bu gezegenin, sürekli çoğalan ve sınırlı doğal kaynaklarını tüketen, üstelik doğaya da hoyrat davranan insanoğlunu, bir gün gelip yok etmeye çalışacağını savunmuyor mu?