Neredeyse on yıldır Amerika'da yaşıyorum, onlarca beyzbol maçına gittim ve halen en sevdiğim spor saydığım bu harikulade oyunun bütün kurallarını tam olarak anlamış değilim. Kuralları detaylarıyla internetten araştırıp her gittiğim maçta ya Amerikalı eşim ya da Amerikalı arkadaşlarım tarafından üst üste ders aldıktan sonra bile bugün bir beyzbol testi verseniz, büyük ihtimalle zayıf alırım. Öte yandan, bunca yıllık tecrübenin üzerine San Francisco ve Oakland gibi pek çok şehri kapsamına alan Bay Area'da oynanan beyzbolun gayet çekişmeli olduğunu söyleyebilirim. Beyzbolun en güzel manzaralı stadyumlarından birine sahip olan San Francisco Giants ve San Francisco'nun "Anadolu yakası" East Bay'in takımı Oakland A's arasındaki rekabet ise Galatasaray ve Fenerbahçe gibidir. Bu noktada 8 yıldır bir Giants taraftarı olduğumu da eklemeliyim.
Her ne kadar beyzbol ile bunca yıldır haşır neşir olsam da Kazanma Sanatı (Moneyball)'na gitmeden önce biraz içimin bayıldığını itiraf etmeliyim. Sonuçta sporun ölümsüz bir hayranı olmayan hangi seyirci beyzbol statistikleri üzerine kuru ve prosedürel iki buçuk saatlik bir drama izlemek ister ki?
Michael Lewis'in çok satan kitabından uyarlanan Kazanma Sanatı, Oakland A's takımının genel yöneticisi Billy Beane'in (Brad Pitt) oyuncu seçimi prosedürlerini alaşağı ettiği 2002 sezonunun gerçek hikayesini anlatıyor. Billy, takımın diğer takımlara oranla düşük bütçesi yüzünden sezonu kaybetmeye neredeyse zorunludur. Yale'den ekonomi üzerine mezun olmuş matematik dahisi Peter Brand'in (Jonah Hill) gelenek karşıtı oyuncu seçimi tekniğine inanan Billy, bütün beyzbol camiası tarafından alay konusu olur.
Billy'nin işini tehlikeye atan bu teknik, geleneksel olarak safi yetenek bazlı oyuncu arayışını bir kenara atarak, takımın bütününü ele alıp statistik ve matematiksel veriler ile tek başına ucuz olan oyuncuları spesifik permutasyonlarla bir araya getirdiğinde teoride yenilmez bir takıma dönüştürmeyi öngörüyor. Sezonun başında herkesin tahmin ettiği gibi yerlerde sürünen takım, Billy ve Peter'in inancı ve kararlılığı sayesinde beyzbol tarihinin en unutulmaz sezonlarından birini yaratıyor.
Kazanma Sanatı, imkansızı başarıp bu denli teknik bir konuyu olabildiğince evrensel bir biçimde aktarmayı başaran nadir spor dramalarından biri. Efsanevi senaristler Steven Zaillian (Schindler'in Listesi/Schindler's List) ve Aaron Sorkin'in (Sosyal Ağ (The Social Network) uyarlaması, hikayeyi teknik elementlerin altında boğup safi prosedürel bir anlatım yaratmaktansa Billy Beane'in oyunu baştan sona değiştirmek uğruna verdiği çabayı neredeyse Darwinimsi bir evrim çerçevesine oturtuyor.
Biliyoruz ki tarihte ne zaman devrimsel bir icat oluşsa, icat edenler her zaman diğerleri tarafından deli muamelesi görecektir. Bazen insanlığın gelişmesine imkan kılan tek şey, bu kişilerin amaçlarına olan inancı ve inadıdır. İşte Billy Beane de bu tür bir inanca sahip. Hikayenin başında maç yapan New York ve Oakland takımları arasındaki kocaman bütçe farkını ekranda göstererek Zaillian ve Sorkin, beyzbol çerçevesinde oluşmuş muazzam bir "David Goliath'a karşı" teması yaratıyorlar.
Senaryonun zamanın karmaşık beyzbol gerçeklerini genel seyirciye aktarmakta hatrı sayılır bir başarısı var. Filmi izlemeden önce Oakland A's takımının ismini bile duymamış olabiliriz ama Beane'in diğer takımlara oranla nerede bulunduklarını açıklayan monoloğu seyirci ile hemen kişisel bir bağlantı kuruyor.
2005'in Capote başarısından beri yönettiği ilk film olan Kazanma Sanatı ile gerçek bir spor klasiği yaratıyor yönetmen Bennett Miller. Miller biliyor ki diğer spor filmlerine nazaran Kazanma Sanatı'nın odağı, sporun sahne arkasında olup bitenler. Bu yüzden her ne kadar heyecanlandıran birkaç maç sahnesi olsa da, beyzbol filmlerinin tipik abartı stilize ve duygusal maçları yok filmde. Bunun yerine Miller, takımın menajerlik tarafına muazzam bir detaycılık ile yaklaşıyor. Filmin oyuncu seçimi, karakterizasyonları, mekanları buram buram gerçekçilik kokuyor.
Teknik detaylara bu kadar önem veren bir filme oranla alışılmadık derecede duygusal ve içten bir sona sahip olan bu yapım kanımca yılın en etkileyici finalini de yaratıyor. Fakat biliyoruz ki bu finalin etkileyiciliği spor filmlerine tipik kolay numaralar ile değil, usta hikaye ve karakter tasarımı sonucu oluşuyor. Ayrıca Kazanma Sanatı ile yüzündeki kırışıklıkları göstermekten korkmayan Brad Pitt'in bir kez daha "yakışıklı film yıldızı"nın ötesinde ne kadar yetenekli olabileceğini görüyoruz. Sonuç olarak Kazanma Sanatı, yılın en iyi filmlerinden biri.