Gizemli Denizlerde
Yazar: Murat Tolga ŞenKorsan hikayelerini kim sevmez? Ben çok severim, çünkü okuyarak büyüyen bir çocuktum. Errol Flynn'lı korsan filmleri çok gerilerde kalmış olsa bile "Kaptan Grant'ın Çocukları", "Hazine Adası", "15 Yaşında Bir Kaptan" gibi pek çok klasik sayesinde büyü ve kılıç şıkırtıları içindeki o gizemli diyarlara yolculuk yapabildim. Yazıya girişmeden önce belirtmek isterim ki karşınızda Karasakal'ın ünlü korsan gemisi Jolly Roger'in maketini bile yapmış kadar "korsan işi" meraklısı bir sinema yazarı duruyor.
Bu yüzden olsa gerek; Ruhunu Errol Flyyn'lı sulu sepken korsan filmlerinden, hikaye mantığını da, Ray Harryhausen'in yaptığı özel efektleri sayesinde unutulmazlar arasına giren Sinbad serisinden alan "Karayip Korsanları"nı hep önemli ve özel bulmuşumdur. Aslında Jerry Bruckheimer'ın kendi yapımcılık tarzının zirvesi ve tek derdi ve "eğlendirmek" olan bu filmlerin "seyret, unut" tarzı öykülerinin çok da ciddiye alınacak bir tarafı yok. Fakat, eskilerin ucuz korsan filmlerinin bir harmanı ve mega bütçesiyle yapılmış en görkemli "korsan filmi" olmayı başaran Karayip çetesinin asıl önemi, türe "Yıldız Savaşları"nın Flash Gordon gibi eski bilimkurgu / fantastik seriyallerine yaptığı gibi dokunması ve diriltmesinden geliyor.
Peki 4. film gerekli miydi? Bana sorarsanız, evet, çünkü Karayip Korsanları'na sinemasal bir misyon yüklemenin anlamı yok. Korsan hikayelerine meraklı her yaştan seyircinin seveceği bir kaçış sineması ürününü bu şekilde aşağılayamazsınız. Amaç sanat değil, zanaat. Fakat Mel Gibson'lu Cehennem Silahı serisini saymazsak, Johnny Depp gibi önemli bir baş aktörü, kaç bölüm çekilirse çekilsin, oynamaya ikna etmek için işin set tarafında da büyük eğlence ve duygusallık olması lazım. Eğer ilk filmden sonra ortalık benzeri bir sürü macera ile dolsaydı bu mümkün olmayabilirdi de.
"Gizemli Denizlerde" kendinden önceki bölümleri bir üçleme gibi görüp hesabı kapatıyor ve Barbossa, Gibbs gibi kimi eski karakterleri de taşıyarak, sonsuz gençliğin anahtarı olan "Gençlik Pınarı"nı arayışın etrafında yeni bir serüven kurguluyor. Bu bölümde, feminen tavırlarla ortalıkta dolaşan Jack Sparrow'un aslında ne hain bir kalp kırıcı olduğunu öğreniyor ve geçmişinden çıkıp gelen Angelica ile hesaplaşmasına tanık oluyoruz. Penelope Cruz'un oynadığı Angelica karakteri Conan çizgi romanlarındaki Belit'e benzer, erkeği kadar dişli bir kadın korsan olarak peliküle aktarılmış.
Güzel kadınlar, çirkin korsanlar, egzotik diyarlar... Beton ormanlarda yaşayan günümüz insanının içinde birikmiş serüvenci ruha gerçek bir terapi gibi gelebilecek her şey 4. filme serpiştirilmiş. Bir önceki filmde maceranın önüne geçen mizah ise bu defa daha dengeli.
Yönetmenliği Gore Verbinski'den devralan Rob Marshall, bir farklılık getiremese bile serinin tökezlemesine izin vermiyor. Filmin en başarılı tarafı ise kendinizi gerçekten o zamanda ve o yerde hissetmenizi sağlayan sanat yönetimi. Eski usül bir korsan öyküsüne yakışacak bir şekilde her yeri CGI'ya boğmayan ve gerçek mekanlar kullanan bu sinemacı anlayışını çok sevdim. Seyrettiğimizin bir çizgi film değil gerçek olduğunu düşünmemize büyük katkısı var.
Ama önemli bir eksik var bu bölümde... Bir korsan filminde görkemli bir deniz savaşınının izlenememesi çok acı verici. Ölüm Yıldızı'na saldırılmayan bir Yıldız Savaşları bölümü gibi eksik bir tat bırakıyor damakta. Senaristler bu defa öyküyü denizden çok karada geçecek şekilde yazmışlar ama mutlaka çekilecek olan 5. filmde de es geçilirse bu kadar olumlu bir kritik yazmayabilirim.
3D modasına da bulaşan Karayipli korsanlarımız bu konuda da elinden geleni yapmış. İki red kameranın birbirine bağlanması ile yapılan sreoskopik çekimler abartılı bir 3D duygusundan çok derinliğe hizmet ediyor. Thor ya da Clash of Titans'da izlediğimiz gibi kolpa bir 3D değil bu fakat 137 dakikalık bir 3D deneyimi göz acıtıcı, baş ağrıtıcı olabilir. Film Imax olarak da gösterilecek ama Imax formatı olan 70MM çekilmediği için o tarafta büyük perde deneyimi dışında pek bir şey beklemeyin.
19 Mayıs tatili haftasında izlenebilecek en eğlendirici / oyalayıcı seyirliklerden biri olan Karayip Korsanları - Gizemli Denizlerde'yi her yaştan serüvencilere öneriyorum. Mümkün olan en keyifli izlence için filme hiç bir misyon yüklememenizi tavsiye ederim. Bu bir masal, çocuklar ve çocuk ruhlar için yapılmış bir *açık hava fantastiği... Çocuklar demişken, tek bir damla kan ya da aşırı şiddet sahnesi barındırmayan filme çocuklarınızı da gönül rahatlığıyla götürebilirsiniz. Güzel bir baba-oğul planı... Eğer türe benim kadar meraklıysanız hemen ardından Wayne Thomas Batson'un "Kılıçlar Adası" romanını da okumanızı tavsiye ediyorum. İyi seyirler...
Twitter: murattolga / murattolga@gmail.com
*Sinema yazarlığının aksakalı Atilla Dorsay, 1986 yılında basılan "Beyazperdede Kırmızı filmler" adlı kitabında bu türü "Açık hava fantastiği" olarak Türkçe isimlendirmiştir. Bence de cuk oturan bir tanımlama...