Hesabım
    Bourne'un Mirası
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Bourne'un Mirası

    Ortalama bir casus gerilimi...

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    Seriyi tamamlaması planlanan üçüncü Bourne filmi Son Ültimatom (The Bourne Ultimatum) vizyona girdikten sonra yönetmen Paul Greengrass ve Matt Damon seriyi devam ettirmek istemediklerini ısrarla tekrarlayıp, eğer dördüncü bir Bourne filmi çekilirse adının Bourne Gereksizliği olacağına dair şakalar yapmışlardı. Her şakada bir gerçek payı vardır derler ya, işte karşımızda Bourne Gereksizliği.

    Bourne'un Mirası (The Bourne Legacy), seriyi James Bond'a çevirmeye uğraşıyor ve usta ajan rolünü Matt Damon'dan alıp Jeremy Renner ile değiştiriyor. Fakat bu yaklaşımdaki en büyük problem, Bourne serisinin Bond filmlerinin aksine daha gerçekçi ve daha mizah yoksunu bir dünyada varolması. Bond serisinin yer yer absürd ve rahat havası sayesinde başka bir aktör James Bond olarak karşımıza çıkabiliyordu, ve seyirci olarak hemen kabulleniyorduk.

    Ayrıca ilk üç Bourne filmi, Bond serisinin aksine spesifik olarak Jason Bourne'un hatırlayamadığı geçmişini çözmesi üzerine kurulu, yani bir aksiyon serisine oranla bile gayet kişisel bir seri idi. Seyircinin bu karaktere olan bağının ardından sadece "aynı evrende" geçen bir paralel filme Bourne damgasını yapıştırmak direk DVD'ye çıkan, yüksek bütçeli yapımların düşük bütçeli devam filmlerini hatırlatıyor.

    Bu sefer kamera arkasında ilk üç filmi yazmış olan Tony Gilroy var. Gilroy, kanımca zaten güçlü bir yıl olan 2007 yılının en iyi filmini sunmuştu bize Michael Clayton ile. O filmin mükemmel senaryosu, oyunculukları ve ritmi ne yazık ki ikinci yönetmenlik eforu Sahtekarlar (Duplicity)'de eksikti. The Bourne Legacy için ise Gilroy, yönetmen olarak yanlış bir seçim. The Bourne Ultimatum vizyona girdiğinde bazı eleştirmenler Paul Greengrass'ın daima sallanan kamerasını eleştirip, o kamerayı durdurması için yalvarmışlardı.

    The Bourne Ultimatum ile istedikleri başlarına geldi ve Gilroy'un bir aksiyon filmi için fazla durgun kamerası ve montajı ile karşı karşıya kaldık. Senaryonun diğer filmlere oranla daha az kavga ve kovalamaca sahnesi sunması da filmin durgunluk problemini iyice yüzeye çıkarıyor.

    Tabii ki her aksiyon filmi dakika başı silah çatışması ve rastgele patlama sunup hikayeyi bir kenara atmak zorunda değil, Transformers filmlerinden yeterince kafamız şişiyor zaten bu yüzden. Fakat Gilroy'un türünü bilip baştan uzun olan 135 dakikalık süresini ajanların zihinlerini dinamik tutan bir ilacın etrafında oluşan açıklama sahneleri ile doldurmaması ritmi biraz daha hızlandırabilirmiş. Bu kadar durgunluğun ardından finalde Bourne filmlerine zorunlu uzun kovalamaca sahnesine geldiğimizde artık çok geç oluyor.

    Filmin ilaç hikayesinden bahsetmişken, Jason Bourne'un hafıza kaybıyla olan kişisel bağlantımız, yeni ajan Aaron Cross'un ilaç bağımlılığı ise biraz dağılıyor. Zekası ve yetenekleri deneyim ve kararlılık yerine bir ilaca bağlı olan bir aksiyon kahramanına tezahürat etmek biraz zor.

    Sonuçta The Bourne Legacy gayet ortalama bir casus gerilimi. Başka seriler için uygun olabilir ama ne yazık ki Bourne stardartları göz önüne alındığında geride kalıyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top