Transformers: Yenilenlerin...
Yazar: Murat Özer1980'lerden bir çizgi diziyi alıp devasa bütçeli bir filme dönüştürmenin risklerini başarıyla savuşturan Michael Bay-Steven Spielberg ikilisi, 2007'deki ilk filmde bunu başarırken, beyazperdeye yansıttıkları 'iyi ile kötünün ezeli mücadelesi'ni insanoğlunun temel korkularıyla da örtüştürerek ilginç bir bileşime ulaşmışlardı. Başta Optimus Prime olmak üzere uzaydan gelen 'dönüşme' özellikli mekanik kahramanların gezegenimizi korumak için harcadıkları çabanın peşine takılıp heyecan katsayısı yüksek bir yapıya teslim olmuştuk o filmde. Kahraman 'Autobot'larla kötü 'Decepticon'ların mücadelesinden seyir zevki yüksek bir aksiyon harmanı çıkmıştı.
Şimdiyse serüvene yeni bir boyut daha eklenmeye çalışılıyor. İki yıldır Amerikan ordusuyla birlikte çalışan ve dünyanın dört bir köşesinde Decepticon'lara aman vermeyen Autobot'lar, kendi ırklarının 'en kötüsü'ne karşı mücadele veriyorlar bu bölümde. 'Güneşi çalarak' dünyamızı yok etme planları yapan Decepticon'ların amaçlarına ulaşmaması içinse, her zamanki gibi insanoğluyla sırt sırta veriyor mekanik kahramanlarımız. Ve tabii, bir kez daha genç Sam ve sevgilisi Mikaela yükleniyor işin insanî boyutunu...
İlk filmde de militarist bir yaklaşım olmasına karşın, bu kez işin bu yönünü abartılı noktalara taşımış görünüyor yapımcılar. Baştan sona Amerikan ordusunun kahramanlık destanı tadında gelişen hikâye, ana kahramanların 'fantastik' eylemlerini gölgeleyecek bir yapıyla ivmeleniyor daha çok. Hâl böyle olunca, 'dıştan gelen/gelecek tehdit'e karşı inanılması zor bir refleks geliştiren Amerika Birleşik Devletleri'nin 11 Eylül sonrası paranoyasının bir yansıması gibi duruyor film. Sinemayı amaçları için 'malzeme' gibi kullanan zihniyetin zirvesine dönüşüyor sonuç olarak "Transformers: Yenilenlerin İntikamı". Bu yaklaşım, kitlelerin devlet tarafından yerleştirilen paranoyasını da içten içe körüklüyor, geri dönülemez bir noktaya getirip bırakıyor.
İşin sosyo-politik yönünü görmezden gelip izlediğimizde de ilk film gibi parlak sinyaller vermiyor bu devam filmi. Kahramanlık destanlarının bildik yol haritasını takip etmesine karşın, gittiği yolu 'karmaşa'nın içine hapsediyor ve iki buçuk saatlik bir 'kopukluklar destanı'na dönüşüyor film. İlk filmde çıktığı noktayı inkar etmeyen bir görüntü çizen Sam karakteri, burada karmaşanın içinde kayboluyor, etkisizleşiyor (her ne kadar öykünün merkezinde duruyor gibi görünse de).
Karakterin yolculuğunu olmadık kesintilere uğratan senaryo, bunu finalde bir şekilde toparlıyor olsa da, öylesine 'silik' bir kulvardan getiriyor ki onu, yapılan toparlama hareketinin de pek bir anlamı kalmıyor. Megan Fox'un canlandırdığı Mikaela karakteriniyse tümüyle hikâyenin 'cinsel açlık'ını giderme niyetiyle kullanıyor yönetmen Michael Bay. Onun göründüğü sahnelere eklemlenen bayat cinsel esprilerse yavanlığın sınırlarına taşıyor filmi. Evet, anladık kız güzel ama bu kadarı da fazla artık!
"Transformers: Yenilenlerin İntikamı"na dair söylenebilecek pek bir şey yok aslında. Üçüncü filmin de yolda olduğunu öğrendiğimiz seri, ikinci filmde yeterince dayak yemiş gibi duruyor. Üçüncüye gerek yok sanki!