Senarist ve yönetmen Derek Cianfrance, ülkemizde Aşk ve Küller adıyla gösterilen Blue Valentine'ın senaryosu üzerinde 11 yıl çalışmış. Fazlasıyla içselleştirdiği öyküye bir türlü son halini verememiş. Nihayet finansman bulup sete çıktığında ise, birçok yerde senaryoyu boşvermiş. Bazı sahneleri sette oyuncularla beraber yaratmış. Bir film yaratmanın ne alışılagelmiş ne de sağlıklı bir yolu bu. Ancak Cianfrance belli ki karakterlerine son derece hakim olmuş ve yakalamak istediği duyguyu iyi biliyormuş 11 yılın sonunda. Roller için biçilmiş kaftan iki aktörü de yanına alıp ortaya son derece etkileyici bir ilişki filmi çıkarmış.
Aşk ve Küller, bir ilişkinin iki ayrı evresini anlatıyor. Dean ve Cindy adlı iki gencin tanışıp aşık oldukları dönemi, yıllar sonra evliliklerinin tükenme noktasına geldiği günlerle paralel olarak izliyoruz. Birbirlerine güçlü bir tutkuyla bağlanıyorlar önce ama işin evlilik aşamasına geçmesi, biraz mecburiyetten kaynaklanıyor. Dolayısıyla üzerine etraflıca düşünülmemiş, temeli çok sağlam olmayan bir aile kuruyorlar. Ve bu aile, çok sevdikleri çocuklarına rağmen, zaman içinde hapishanelerine dönüşüyor. Tutku, ne kadar uğraşsalar da yeniden canlandırılamıyor artık. Cindy, hayatını mahvettiğini düşünmekten geri duramıyor. Dean ise aşırı bir sahiplenme içgüdüsüyle karısına sadece eziyet çektiriyor.
Aynı anda hem mutlu, romantik bir aşk hikayesini hem de aşkın nasıl yeterli olmadığını gösteriyor bize Aşk ve Küller. Ama onca yaşanmışlığın ardından ayrılmanın da nasıl zor olduğunu... Evli veya uzun süredir aynı kişiyle beraber olan herkesin empati kurabileceği, anlayabileceği durumları ve duyguları işliyor. Tabii popüler sinemadan ziyade bağımsız Amerikan sinemasının görsel kodları ve katı gerçeklik hissiyle. Dünyanın en orijinal öyküsünü anlatmıyor. Daha önce benzerlerini izlediğimiz temalar ve durumlar üzerinden gidiyor. Fakat sahici bir ilişki filmi olarak yine de seyirciyi yakalıyor.
Bu başarıda iki genç ama usta oyuncunun da payı büyük. Ryan Gosling ve Michelle Williams, bizi karakterlere ve onların aşklarına, acılarına sonuna kadar inandırıyor. İkisine Amerikan bağımsız sinemasının prensi ve prensesi demek yanlış olmaz kanımca.
Gosling, ilk olarak 2001 yapımı The Believer ile dikkatleri çekmiş, 2004'te The Notebook ile jön olarak kendini ispat etmiş ama asıl patlamasını, Oscar'a da aday gösterildiği Half Nelson ile yapmıştı. Bugün artık hem bağımsız hem de popüler sinemanın aranılan, saygı duyulan genç aktörlerinden biri. Son yıllarda kariyeri pek iyiye gitmeyen Edward Norton'ın yerini dolduruyor bir bakıma.
Michelle Williams'ı ise ilk olarak televizyon dizisi Dawson's Creek ile tanımıştık. Yerli versiyonu Kavak Yelleri'nde Aslı Enver'in oynadığı roldeydi. Rol arkadaşlarından Michael Pitt gibi Williams da çok akıllıca bir kariyer planı izledi ve birkaç sene içinde bağımsız filmlerdeki rolleriyle dikkat çekti. Bunları Brokeback Mountain ile ilk Oscar adaylığı izledi. Heath Ledger ile beraberlikleri ve çocuk sahibi olmaları da çok konuşuldu. Geçtiğimiz seneden bu yana son derece yoğun bir temponun içinde genç aktris. Önce Martin Scorsese'nin Zindan Adası filminde ufak ama kilit bir rolde izledik. Bu yazıya vesile olan Aşk ve Küller, ona ikinci Oscar adaylığını kazandırdı.
Kısacası, sadece bu iki önemli aktörün karşılıklı döktürmesini izlemek için bile görülür Aşk ve Küller. Aylardır ertelendikten sonra bu hafta vizyona girişi biraz son dakikada oldu ve sadece İstanbul'daki tek bir salonda oynuyor ama imkanınız varsa bu acı aşk filmini kaçırmayın derim.
Twitter: aliercivan