Yenilmez
Yazar: Murat ÖzerClint Eastwood'un 'kötü film' çekmesi mümkün değilmiş gibi görünüyor. 80 yaşına gelmesine rağmen, film yapma arzusundan bir gıdım bile kaybetmemiş olan üstat, Morgan Freeman ve Matt Damon'a Oscar adaylığı getiren "Yenilmez"le (Invictus) bir kez daha sinema derslerine konu olacak bir yetkinliğin altına imzasını koyuyor. Belki filmin hikâyesinde öyle ahım şahım bir derinlik yok, ama anlatım geleneği olarak gene kusursuza yakın bir durum söz konusu burada da.
Bizlerin çok uzağında duran bir spor dalını, ragbiyi hikâyesine malzeme yapan Eastwood, Güney Afrika lideri Nelson Mandela'nın salıverilip başkan seçilmesinin ardından yaşadığı 'geçiş süreci'nin kırılma noktalarından birine yöneltiyor kamerasını. Mandela, 'apartheid' döneminde siyah çoğunluğu postallarının altında ezen beyazlara karşı aynı yöntemi kullanmıyor başkan seçildiğinde. Güney Afrika ulusunun siyahıyla beyazıyla 'tek bir ses' olabilmesi için çabalıyor. Bunun için de sporu kullanmayı deniyor ve bir oyuncu hariç tamamını beyazların oluşturduğu ulusal ragbi takımının başarısı için elinden geleni yapıyor. Çatlak seslere karşı direnmeyi de başaran Mandela, takımın kaptanı Pienaar aracılığıyla hedefine adım adım yaklaşıyor...
"Özgürlük Çığlığı" (Cry Freedom), "Kuru Beyaz Bir Mevsim" (A Dry White Season), "Bopha!" gibi apartheid döneminin zulüm dolu uygulamalarını resmeden çarpıcı filmlerden sonra "Yenilmez"in bu anlamda bir miktar 'zayıf' kaldığını söylemeliyiz. Yakın zamanda izlediğimiz Nelson Mandela'nın hapislik günlerini anlatan "Özgürlüğün Rengi" (Goodbye Bafana) de çatışma noktalarıyla bu filmden bir adım önde gibi. Ancak Eastwood'un filmindeki temel açılım noktasının 'apartheid' vurgusu olmadığı da apaçık ortada. Hikâyenin derdi, Mandela'nın yeniden yerleştirmeye çalıştığı 'ulus' olgusunun ne şekilde inşa edilmesi gerektiği, ki bunu da üç aşağı beş yukarı vermeyi başarıyor film.
'Farklı bir başkan' tiplemesi çizen Mandela'yı renkli bir şekilde canlandıran Morgan Freeman, tartışmasız bu filmin yıldızı konumunda. Aktör, canlandırdığı karakterin dünya için ne ifade ettiğinin bilincinde bir kompozisyon çalışması içine giriyor. Mandela'yı bir 'dokunulmaz' olarak çizmeyen senaryonun ona verdiği doneleri ustaca kullanıyor bir kez daha, her zamanki kalburüstü oyunculuğunu sergiliyor. Matt Damon ise biraz Freeman'ın gölgesinde kalıyor kaçınılmaz olarak. Etkisi pek hissedilir gibi değil aktörün. Öte yandan, yan rollerdeki isimlerin kendilerini gösteren performanslar sergilediklerini de söylemek gerek.
Filmin son yarım saatinin sadece ragbi maçlarıyla geçmesinin yaratacağı tempo sorununun da üstesinden gelmeyi başarmış Eastwood. Sahada ne yapıldığını anlamadığımız bu sporu izletiyor bizlere. Hem de büyük bir ilgiyle izliyoruz ragbi maçlarını, sporcuların kan-ter-gözyaşı üçlüsü içinde yaşadıkları mücadeleyi derinden hissediyoruz. Bu maçların, hikâyenin anlatmaya çalıştığı şeyin özünü oluşturduğunu biliyoruz zira. Sahada yaşananın sadece bir spor müsabakası olmadığını, bir ulusun 'bütünleşmesi'nin temel taşlarından birinin atıldığını görüyoruz.
Clint Eastwood, hangi konuya el atarsa atsın onun hakkını veren bir yönetmenlik becerisine sahip. Aktörlüğün ona bahşettiği kimi avantajları da iyi kullanıyor, çerçevenin tamamına hakim olduğunu hissettiren bir görüntü çiziyor her defasında. "Yenilmez"le başyapıtını ortaya koymamış olsa da, bir sinema filminin izlemesi gereken yolu milimi milimine gösteriyor bizlere... Ve belli ki ölene kadar film çekmeyi sürdürecek Eastwood. Son filmi "Hereafter"ın çekimlerini tamamlamış bile...