Hesabım
    Siyah Kuğu
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Siyah Kuğu

    Siyah Kuğu

    Yazar: Ali Ercivan

    Siyah Kuğu (Black Swan), son ayların tüm dünyada en çok konuşulan birkaç filmi arasında. Natalie Portman'ın performansı, filmin olağanüstü gişe başarısı, Oscar adaylıkları hep gündemde. Görmezden gelemeyeceğimiz bir gerçek de basına özel gösterimlere katılamayan birçok kişinin filmi haftalar önce internete düşen kopyasından izlemiş olduğu. Ben yazımın girişinde, ilk olarak nerede izlemiş olursanız olun, Siyah Kuğu'nun en az bir kez de perdede izlenmeyi hak ettiğini vurgulamak istiyorum.

    Yönetmen Darren Aronofsky'nin ruhsal açıdan uçlardaki karakterleri anlatmaya meyilli olduğunu biliyoruz. Siyah Kuğu'da da açıkça şizofreni olarak tanımlayabileceğimiz bir durumu ele alıyor. Ana karakterimiz, New York'un önemli bale topluluklarından birinde dans eden Nina. Çoğu bale topluluğu gibi seyirci çekmekte zorlanan topluluk, artık yaşlanmış olan eski yıldızları yerine yeni bir baş balerin seçmeye karar verir. Nina'nın hep hayalini kurduğu fırsattır bu. Ancak sezonu açacakları Kuğu Gölü Balesi'nde başrolü canlandırabilmek için, naif ve masum Beyaz Kuğu kadar, kötücül Siyah Kuğu'yu da bedenleştirebilmesi gerekmektedir. O güne dek aşırı kontrolcü annesiyle, hala küçük bir kız çocuğu gibi yaşamış olan Nina için kendi içindeki kötücül, yırtıcı ve seksüel tarafları bulup çıkarmak sancılı bir süreç olacaktır.

    Filme yönelik kimi itirazların başında, kötücüllüğün cinsellikle eş tutulması geliyor. Nina'nın içindeki yırtıcı tarafı bulup çıkarması, cinsel açıdan da özgürleşmesinden geçiyor çünkü. Bir diğer itiraz da görsel sembollerin hep çok net, hatta çok kaba bir şekilde sunulması. İyi olan her şey beyaz, kötü olan her şey siyah.

    Ama bu itirazları yaparken göz önünde bulundurulması gereken birkaç nokta var. Her şeyden önce, karşımızdaki film Kuğu Gölü Balesi'nin izleğini neredeyse birebir takip ediyor. Ve balede sevdiği adamı (buradaki karşılığı, Vincent Cassel tarafından canlandırılan, bale topluluğunun yönetmeni Thomas) kendisinin tam zıttı, cinsel açıdan daha rahat rakibine kaptırmamak için mücadele eder prenses. Ve her şey yine siyahla beyaz kadar sivri semboller üzerine kuruludur.

    Ayrıca işin, yani sektörün, başka bir pratik durumu var. Aronofsky hiçbir zaman gişesi iyi bir yönetmen olmadı ve Amerikan bağımsız sinema sektörü, geçmişe göre çok daha zor koşullarda film üretilen bir dönemden geçiyor. Filmlere finansman bulmak kolay değil. Karşılığında zarar etmemek de bir şart. Aronofsky'nin bir sonraki X-Men filmini çekmeyi sırf bu yüzden kabul ettiğine eminim kendi adıma. Karşılığında kendi istediği filmleri yapabilmek için.

    Klasik ve popüler sinemanın önemli bir gerekliliği, beğenelim veya beğenmeyelim, anlaşılır olmak. Sinema pratiğinin içinde değilken, salt sinefil ya da entelektüel noktasında dururken buna burun kıvırmak kolay. Ama seyirciye ulaşma kaygısı taşıyan bir film yapıyorsanız, muğlaklık bir lükstür. Herkesin anlayabileceği simgeler ve çatışmalar üstünden gitmeniz gerekir. Christopher Nolan bile, Başlangıç (Inception) filmini yaratırken, seyircinin öyküyü her aşamada en rahat bir şekilde takip edebilmesi uğruna, muhtemelen çok şeyden feragat etmiştir. Siyah Kuğu, zaten bale üstüne bir film olmak gibi, genel seyirciye ulaşmak açısından ciddi bir riskle yola çıkıyor. Klasik gerilim sineması kalıplarını kullanması ve bariz simgeler üstünden yürümesi, bu filmin zayıflığı değil, zekası. Elde ettiği büyük ve beklenmedik gişe başarısı da bunun kanıtı.

    Evet, Siyah Kuğu bugüne dek görmediğimiz bir şey sunmuyor bize. Ama iki açıdan da etkileyici bir şekilde işliyor. Hem şizofreniyi hem de bir sanatçının eseriyle özdeşleşmek uğruna hangi uçlara gidebileceğini, müthiş bir görsel beceriyle perdeye yansıtıyor. Yönetmen dalında Oscar'a da aday gösterilen Darren Aronofsky ve görüntü yönetmeni dalında adaylık alan Matthew Libatique'in en büyük başarıları, olağanüstü bir dinamizm ve kamera kullanımıyla karşımıza çıkan bale sahnelerinde yatıyor. Yer yer görsel efektlerle desteklenmiş olsalar bile, Natalie Portman'ın en büyük kozu da bu sahnelerdeki fiziksel performansı.

    Oyunculuklarıyla da övgüyü hak eden Siyah Kuğu'nun ekibinde, özellikle bahsedilmesi gereken bir isim daha var. Her ne kadar Oscar'a aday gösterilmemiş olsa da Mila Kunis'in doğal oyunculuğunun altını çizmeliyiz. Filmde karşımıza çıkan bu en rahat performans, seyredene Kunis'in fazla çaba göstermediğini veya sadece kendi gibi davrandığını hissettirebilir. Ancak bunun da hesaplı olduğunu es geçmeyelim. Genç aktrisin hayat verdiği Lilly karakteri, hikayede Nina'nın tam olarak anti tezi. Cinsel açıdan özgür, insan ilişkilerinde rahat ve Nina'nın aksine, Siyah Kuğu'yu hiç zorlanmadan oynayabiliyor. Bu durum, Nina'nın kaygılarını da iyice tetikliyor. Kunis'in o doğallığı, kendini hiç zorlamıyormuş gibi gözükmesi, Portman'ın büyük (hatta yer yer abartılı) performansının da zıttı. Yani tam da filmin talep ettiği şey. Bu haliyle Natalie Portman'ın performansını bile yükselttiği söylenebilir.

    Tabii ki filmin başarısının asıl kahramanı, tüm bu unsurları akıllıca biraraya getiren Aronofsky. Siyah Kuğu, sadece yılın en önemli sinemasal başarılarından biri değil, aynı zamanda onun da bugüne dek çektiği en güçlü film. Muhakkak "sinemada" izleyin.

    twitter:aliercivan

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top