Hesabım
    Hobbit: Beklenmedik Yolculuk
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Hobbit: Beklenmedik Yolculuk

    Bir Yüzüklerin Efendisi değil!

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    Bu eleştiriye başlamadan önce okuyucuyu uyarmak istiyorum: Peter Jackson'un ilk Hobbit filmine verdiğim yıldız puanı üç buçuk olmasına rağmen filmi izlediğim formatta, saniyede 48 kare oynatılan dijital 3 boyut versiyonu, taş çatlasa iki buçuk yıldızı hak ediyor. Epik bir film değil de sanki, Asylum stüdyosu ucuz bütçe dijital kamera filmlerini hatırlatan bir parlaklığa ve oynatıma ait 48 kare projeksiyon. Bu dikkat dağıtımının üstüne üç boyut zırvalığını da getirince, filmin hikayesine odaklanmak bir o kadar daha zorlaşıyor. Yani filmi saniyede 24 kare projeksiyon, iki boyutlu izlemenizi tavsiye ediyorum.

    Bu teknik uyarıdan sonra filme gelirsek, Peter Jackson'un Tolkien hayranları tarafından uzun zamandır beklenen aptasyonunun ilk filmi Hobbit: Beklenmedik Yolculuk (The Hobbit: An Unexpected Journey) sonunda sinemalara geldi, ABD ile aynı anda Avrupa'nın pek çok ülkesinde ve Türkiye'de de eş zamanlı olarak vizyona giriyor. Filmde Yüzüklerin Efendisi (The Lord of the Rings) kadar geniş, zamansız ve epik bir macera yerine, bu sefer tanıdık karakterleri, aile-akraba misali tekrar ziyaret ettiğimiz, yer yer durgun, yer yer Weta Dijital Efektler'den beklenen muazzam görselliklerle desteklenen çatışmalarla heyecanlandıran, gayet eli ayağı düzgün bir fantazi ortaya konuyor. Kanımca zaten fazlası da beklenmemeli.

    En baştan Hobbit'i hikaye kalitesi bakımından, Yüzüklerin Efendisi serisi ile karşılaştırmamak lazım. Sonuçta Frodo'nun koskoca Orta Dünya'nın kurtarılması için tek umut olmasıyla, amcası Bilbo'nun "maceraya koşuyorum!" diyerek Shire'ı terk etmesi arasında bariz bir motivasyon ve önem farkı var.

    Joseph Campbell'in mitoloji yapısını anlatırken kullandığı "maceraya çağrı" terimi vardır, protagonistin tanıdık olduğu dünyadan kendisinden daha büyük ve önemli nedenlerle koparıldığı anı temsil eder. Hatırlarsanız Yüzüklerin Efendisi'nde maceraya çağrı 'yüzüğün kendisinin yokedilmesi' gibi devasa bir önem arz ediyordu.

    Hobbit'te ise Bilbo'ya musallat olan 13 cücenin, krallıklarını kötü kalpli ejderha Smaug'dan kurtarmaları etrafında oluşan görev, en azından Bilbo için kişisel bir önem veya tehlike göstermiyor. Her ne kadar Jackson, senaryoya Bilbo'nun daha kişisel olması için bir kaç monolog sıkıştırmış olsa da.

    Aslında baştan Hobbit kitabının kendisini, Yüzüklerin Efendisi'nden daha zayıf bulduğumdan dolayı beklentilerim zaten çok yüksek değildi. Yine de hayranları birbiri ardına devasa savaş sahnelerinden yoksun bırakmıyor Jackson, her ne kadar kitabın epizodik formatını pek kıramıyor olsa da... Cücelerin Orklar ile savaştığı uzun mu uzun sekansların arasında, ilginçtir ki akılda kalan en muhteşem görsel sahne, tamamiyle taştan oluşan devasa yaratıkların epik kavgası oldu.

    Yüzüklerin Efendisi'nden bir sürü karakteri tekrar ziyaret etmek, ne yazık ki nostaljik hislerimizi kabartmaktan pek de öteye gidemiyor. Sanırım amaç da bu zaten. Fakat taşa dönüşen ünlü trollerin nasıl bu hale geldiklerini görmek gayet tatmin edici. Sıra Gollum'a geldiğinde sürpriz bozmadan belirtebilirim ki kitapta okuduğumda "bu sahneyi olduğu gibi aktarmazlar herhalde, yoksa çok sıkıcı olur" diye düşünmüştüm, korkum doğru çıktı. Fakat her zamanki gibi ne Ian McKellen'a, ne de Gandalf'a laf yok. McKellen bu efsanevi büyücüyü canlandırmak için doğmuş sanki.

    Hobbit'in üç filme uzatılması ne kadar akıllı bir fikirdi onu zaman gösterecek, fakat bende kolayca iki filme sığardı hissini yaratmadı değil. Yine de hayranlarını hayal kırıklığına uğratacağını sanmıyorum, Yüzüklerin Efendisi'ni beklemezlerse tabii.

    Twitter: egekozak

    oktayegekozak@hotmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top